Ben kendimce daha
özel bir tanışma hikayesinden alarak başlıyayım, ama daha sonra Gezi eylemine de
bir yere bağlanacak. Bir arkadaşımın
arkadaşı, çok bahsettiği bana, benim de tanışmak istediğim bir insan, bir
kadın, bir gün Cihangir’de bir kafede otururken, tek başına gördüm ve şunu
düşündüm. Acaba gidip tanışsam mı diye, daha sonra önünde bilgisayarı vardı,
çalışıyordu falan, tanışmama gerek yok şu an çalışıyor, ben de daha sonra bir
zaman tanışırım dedim. Daha sonra.. bu
şimdi sonunda bir yere bağlanacak, not ediyim ve 31 Mayıs’tan alıyım.
Biz de bir grup
arkadaşlarımızla beraber, parktaydık ve bu gece müdahale olamaz çünkü burası
çok kalabalık, müdahale olursa çok kötü şeyler olur ve buna cesaret edemezler,
muhtemelen daha seyrekleşmesini, insanların hafta içi işe gitmesini beklerler,
o şekilde müdahale ederler diyerek
02:30- 03:00 civari eve döndük ve uyuduk. Sabah kalktığımızda, tabii ilk iş twitter a
bakmak oldu. Her zamankinden daha fazla bakıyorduk twittera çünkü haber alma
kaynağı olarak ne yazık ki elimizde sosyal medya dışında çok fazla alternatif
yoktu. Baktığımızda müdahale edildiğini, çok sert bir şeklide müdahale
edildiğini gördük ve benim orada evde duramamamın sebebi utançtı, o saatten
sonra, yani ben orada olmadığım için utandım.
Evde durursam utancımın katlanacağını düşündüm ve basın
açıklaması için Taksim e çıktım.
10:00 da basın
açıklaması yapılacağı söylendi ve saat 10:00 da Divan otelin orada söylendiği
gibi basın açıklaması düzenlendi ve basın açıklamasından sonra çok sert bir
müdahale geldi. Tomalar, çevik kuvvet, gaz ve biz Maçka’ya doğru kaçtık. Divan
oteline sığınan arkadaşlarımız oldu. Fakat o kadar sert bir müdahaleye rağmen
ben şunu farkettim, hiç kimsenin evine dönme gibi bir niyeti yoktu. Herkes tekrar
Taksim’e çıkmanın yollarını arıyordu ve bir şekilde bu döngü meydanda yapılan
basın toplantısına kadar, öğleden sonra olan basın toplantısına kadar sürdü.
Biz bir şekilde gaz yedik, geri döndük ve bir şekilde tekrar meydanda buluştuk.
Meydanda buluştuktan sonra, oturma eyleminin arkasından polis yine müdahale
konusunda kendisini esirgemedi ve meydana da çok sert bir müdahale yapıldı,
artık gözgözü görmüyordu ve ben meydandaki müdahaleden sonra, Taksim’den
uzaklaşmak da istemiyorum çünkü akşam da Taksim’de olmamız gerekiyor,
Talimhane’nin kaçabilmek için iyi bir yer olduğuna karar verdim çünkü oteller
var, daha turistik bir bölge, oraya müdahalede bulunmazlar diye Talimhane
tarafına doğru kaçarken, tam Talimhane’ye girerken önüme gaz bombası atıldı ve
tabii ilk gün olduğu için toz maskeleri miz bile yoktu, daha acemiydik. Gaz atıldıktan sonra, artık hiç bir
şey görmüyorum ve o görmediğim halde yere bakarak ilerlerken, bir yerde bir
sirke şişesi gördüm, birinin elinde bir sirke şişesi var ve sirkeye doğru hamle
yaptım alabilir miyim diye... daha sonra tişörtüme arkadaş sirkeyi döktü,
böyle yüzümü falan temizledim, kafamı bir kaldırdığımda, o kafede tanışmaktan
imtina ettiğim arkadaşla yüzyüze kaldım ve daha sonra ayak üstü bu hikayeyi de
anlattım ve şunu farkettim, o gece de beraberdik daha sonrasında da, ve 1 yılda
belki çeşitli yerlerde karşılaşsam, görüşsem,selamlaşsam yakınlaşamayacağım
kadar bu eylemde bir adet sirke şişesi ile yakınlaşmıştık... meşhur, direniş
yakınlaştırır. Daha sonra 31 Mayıs gecesi
tekrar toplandık ve herkeste inat önemli bir şeydi ama bir taraftan
insanların..
bence herkes kendisini çok haklı görüyordu, burada derin bir haklılık duygusu vardı, insanların yılmasını engelleyen...
çünkü ağaç meselesi
olup olmadığı hakkında konuşulurken... ben şöyle bir şey söyliyim... herhangi
bir ideoloji fark etmez, herhangi bir şey bunu sahiplenmiş olsaydı, karşı
tarafın söyleyeceği argumanlar her zaman bulunacaktı... hani neden oradalar ama
öyle de olmayabilirdi diye. Yalnız o kadar masumca, o kadar haklı bir sebebi vardı ki bunun, hiç kimse
çıkıp neden diye soramadı. O yüzden bu haklılık duygusuyla ve ilerleyen
zamanlarda da mizah bence insanları çok ayakta tuttu çünkü çok yorucu bir şey..
gaz yiyorsunuz, geri dönüyorsunuz,kilometrelerce yol yürüyorsunuz.. mesela
kaçıyorsunuz tekrar aynı noktada buluşuyorsunuz, bir süre sonra moralman
çökeceğiniz yorulacağınız bir durumda kafanızı kaldırıp bir tane duvar yazısı
okuyorsunuz, gülüyorsunuz, paylaşmak istiyorsunuz ve o inancınızı tazeliyor.
Hani bir duvar yazısı daha görüp tekrar gülebilmek için o yolları yürüyorsunuz
bir taraftan ve... bu kadar sanırım ...
bir de şeyi anlatayım bir dakika, sonra biz 31 mayıs gecesi bir
arkadaşımızın misafirperverliği ile evinde, artık 2 - 3 saat uyumak için, onun Cihangir’deki
evinde toplandık, toplandık derken,
yaklasık 16-17 kişiyiz, bu arada bir kısmı birbirini ilk defa görüyor,
arkadaşlarımızın arkadaşı filan. Daha sonra gece 2 saat uyuduk ve ben şunu
hatırlıyorum, 2 saat sonra uyandığımda ben yine ilk iş twitter a baktım ve
baktığımda şunu gördüm, köprüden insanlar yürüyor.
Bu mesela çok acaip bir şeydi, ben düşündüm, o zaman
devrim oluyor, insanlar hala akın akın, ve anlatılamaz bir his, hani başka bir
sabaha uyanmak gibi bir şey.
Daha sonra o
arkadaşlarla biz tekrar dağıldık, alana çıktık, derken yanımızda bir
arkadaşımız var, erkek bir arkadaş ve bütün gün beraberiz akşama kadar ve o gün
de aramızda artık şeyi konuşmaya başladık, Gezi yi alabilecek miyiz acaba,
olacak mı olmayacak mı derken, daha sonra polis geri çekildi. İşte parka gidip
gitmemeyi konuşurken bir noktada o yanımızdaki arkadaşı kaybettik, daha sonra
.. ya bu arkadaşı nereden bulucaz, sende telefonu var mı.. yok, hangi
arkadaşın?... şu, var ya hani yanımızdaki erkek...ismi neydi onun? ...bilmiyorum,
kimin arkadaşıydı? ...bilmiyoruz ... evde, telefonunu, kimin tanıdığı olduğunu
bilmediğimiz ama bir buçuk günlük bir direniş arkadaşımızla.. bununla bitirdik.
Hala bilmiyoruz kim olduğunu, bir daha görmedik zaten.
Benim için
yaşadığımız günlerin rengi Mavi, Cansever’in dizesi sanırım, ona atıfla...
gökyüzü gibi çocukluk, hiç bir yere gitmiyor ...
hani hem çocukca
bir ruhla oradaydık bir taraftan ve hiç bir yere de gitmedik, bu yüzden benim için de mavi ile bütünleşti.
Benim en
sevdiğim slogandı, Bu daha başlangıç mücadeleye devam ... İstiklal caddesine
girdiğimizde şu tonlamayla ... “BU” –
daha, derken o binalardan yankılanan sesiyle o kaldı bende.
Anı Sahibi: Artos
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder