3 Temmuz 2013 Çarşamba

burada derin bir haklılık duygusu vardı, insanların yılmasını engelleyen...



Ben kendimce daha özel bir tanışma hikayesinden alarak başlıyayım, ama daha sonra Gezi eylemine de bir yere bağlanacak.  Bir arkadaşımın arkadaşı, çok bahsettiği bana, benim de tanışmak istediğim bir insan, bir kadın, bir gün Cihangir’de bir kafede otururken, tek başına gördüm ve şunu düşündüm. Acaba gidip tanışsam mı diye, daha sonra önünde bilgisayarı vardı, çalışıyordu falan, tanışmama gerek yok şu an çalışıyor, ben de daha sonra bir zaman tanışırım dedim.  Daha sonra.. bu şimdi sonunda bir yere bağlanacak, not ediyim ve 31 Mayıs’tan alıyım.

Biz de bir grup arkadaşlarımızla beraber, parktaydık ve bu gece müdahale olamaz çünkü burası çok kalabalık, müdahale olursa çok kötü şeyler olur ve buna cesaret edemezler, muhtemelen daha seyrekleşmesini, insanların hafta içi işe gitmesini beklerler, o şekilde müdahale ederler diyerek  02:30- 03:00 civari eve döndük ve uyuduk.  Sabah kalktığımızda, tabii ilk iş twitter a bakmak oldu. Her zamankinden daha fazla bakıyorduk twittera çünkü haber alma kaynağı olarak ne yazık ki elimizde sosyal medya dışında çok fazla alternatif yoktu. Baktığımızda müdahale edildiğini, çok sert bir şeklide müdahale edildiğini gördük ve benim orada evde duramamamın sebebi utançtı, o saatten sonra, yani ben orada olmadığım için utandım.

Evde durursam utancımın katlanacağını düşündüm ve basın açıklaması için Taksim e çıktım.

10:00 da basın açıklaması yapılacağı söylendi ve saat 10:00 da Divan otelin orada söylendiği gibi basın açıklaması düzenlendi ve basın açıklamasından sonra çok sert bir müdahale geldi. Tomalar, çevik kuvvet, gaz ve biz Maçka’ya doğru kaçtık. Divan oteline sığınan arkadaşlarımız oldu. Fakat o kadar sert bir müdahaleye rağmen ben şunu farkettim, hiç kimsenin evine dönme gibi bir niyeti yoktu. Herkes tekrar Taksim’e çıkmanın yollarını arıyordu ve bir şekilde bu döngü meydanda yapılan basın toplantısına kadar, öğleden sonra olan basın toplantısına kadar sürdü. Biz bir şekilde gaz yedik, geri döndük ve bir şekilde tekrar meydanda buluştuk. Meydanda buluştuktan sonra, oturma eyleminin arkasından polis yine müdahale konusunda kendisini esirgemedi ve meydana da çok sert bir müdahale yapıldı, artık gözgözü görmüyordu ve ben meydandaki müdahaleden sonra, Taksim’den uzaklaşmak da istemiyorum çünkü akşam da Taksim’de olmamız gerekiyor, Talimhane’nin kaçabilmek için iyi bir yer olduğuna karar verdim çünkü oteller var, daha turistik bir bölge, oraya müdahalede bulunmazlar diye Talimhane tarafına doğru kaçarken, tam Talimhane’ye girerken önüme gaz bombası atıldı ve tabii ilk gün olduğu için toz maskeleri miz bile yoktu, daha  acemiydik. Gaz atıldıktan sonra, artık hiç bir şey görmüyorum ve o görmediğim halde yere bakarak ilerlerken, bir yerde bir sirke şişesi gördüm, birinin elinde bir sirke şişesi var ve sirkeye doğru hamle yaptım alabilir miyim diye... daha sonra tişörtüme arkadaş sirkeyi döktü, böyle yüzümü falan temizledim, kafamı bir kaldırdığımda, o kafede tanışmaktan imtina ettiğim arkadaşla yüzyüze kaldım ve daha sonra ayak üstü bu hikayeyi de anlattım ve şunu farkettim, o gece de beraberdik daha sonrasında da, ve 1 yılda belki çeşitli yerlerde karşılaşsam, görüşsem,selamlaşsam yakınlaşamayacağım kadar bu eylemde bir adet sirke şişesi ile yakınlaşmıştık... meşhur, direniş yakınlaştırır.  Daha sonra 31 Mayıs gecesi tekrar toplandık ve herkeste inat önemli bir şeydi ama bir taraftan insanların..

bence herkes kendisini çok haklı görüyordu, burada derin bir haklılık duygusu vardı, insanların yılmasını engelleyen...

çünkü ağaç meselesi olup olmadığı hakkında konuşulurken... ben şöyle bir şey söyliyim... herhangi bir ideoloji fark etmez, herhangi bir şey bunu sahiplenmiş olsaydı, karşı tarafın söyleyeceği argumanlar her zaman bulunacaktı... hani neden oradalar ama öyle de olmayabilirdi diye. Yalnız o kadar masumca, o kadar  haklı bir sebebi vardı ki bunun, hiç kimse çıkıp neden diye soramadı. O yüzden bu haklılık duygusuyla ve ilerleyen zamanlarda da mizah bence insanları çok ayakta tuttu çünkü çok yorucu bir şey.. gaz yiyorsunuz, geri dönüyorsunuz,kilometrelerce yol yürüyorsunuz.. mesela kaçıyorsunuz tekrar aynı noktada buluşuyorsunuz, bir süre sonra moralman çökeceğiniz yorulacağınız bir durumda kafanızı kaldırıp bir tane duvar yazısı okuyorsunuz, gülüyorsunuz, paylaşmak istiyorsunuz ve o inancınızı tazeliyor. Hani bir duvar yazısı daha görüp tekrar gülebilmek için o yolları yürüyorsunuz bir taraftan ve...  bu kadar sanırım  ...  bir de şeyi anlatayım bir dakika, sonra biz 31 mayıs gecesi bir arkadaşımızın misafirperverliği ile evinde,  artık 2 - 3 saat uyumak için, onun Cihangir’deki evinde toplandık, toplandık derken,  yaklasık 16-17 kişiyiz, bu arada bir kısmı birbirini ilk defa görüyor, arkadaşlarımızın arkadaşı filan. Daha sonra gece 2 saat uyuduk ve ben şunu hatırlıyorum, 2 saat sonra uyandığımda ben yine ilk iş twitter a baktım ve baktığımda şunu gördüm, köprüden insanlar yürüyor.

Bu mesela çok acaip bir şeydi, ben düşündüm, o zaman devrim oluyor, insanlar hala akın akın, ve anlatılamaz bir his, hani başka bir sabaha uyanmak gibi bir şey.

Daha sonra o arkadaşlarla biz tekrar dağıldık, alana çıktık, derken yanımızda bir arkadaşımız var, erkek bir arkadaş ve bütün gün beraberiz akşama kadar ve o gün de aramızda artık şeyi konuşmaya başladık, Gezi yi alabilecek miyiz acaba, olacak mı olmayacak mı derken, daha sonra polis geri çekildi. İşte parka gidip gitmemeyi konuşurken bir noktada o yanımızdaki arkadaşı kaybettik, daha sonra .. ya bu arkadaşı nereden bulucaz, sende telefonu var mı.. yok, hangi arkadaşın?... şu, var ya hani yanımızdaki erkek...ismi neydi onun? ...bilmiyorum, kimin arkadaşıydı? ...bilmiyoruz ... evde, telefonunu, kimin tanıdığı olduğunu bilmediğimiz ama bir buçuk günlük bir direniş arkadaşımızla.. bununla bitirdik. Hala bilmiyoruz kim olduğunu, bir daha görmedik zaten.

Benim için yaşadığımız günlerin rengi Mavi, Cansever’in dizesi sanırım, ona atıfla...

gökyüzü  gibi çocukluk, hiç bir yere gitmiyor ...

hani hem çocukca bir ruhla oradaydık bir taraftan ve hiç bir yere de gitmedik,  bu yüzden benim için de mavi ile bütünleşti.

Benim en sevdiğim slogandı, Bu daha başlangıç mücadeleye devam ... İstiklal caddesine girdiğimizde şu tonlamayla ...  “BU” – daha, derken o binalardan yankılanan sesiyle o kaldı bende.

Anı Sahibi: Artos


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder