15 Temmuz 2013 Pazartesi

Yürüdük. Ve yani ben... İnanılmaz, inanılmaz bir görüntü Kızılay, yani Kızılay kapatılmış.



İlk günü anlatacağım. Onunla başlayacağım. Ankara'da ne bekliyorduk, neyle karşılaştık. Benim için hayatımda hiç unutmayacağım günlerden bir tanesi. O günü yaşadım ya, bir daha yaşamasam da olur ölsem de gam yemem. Sabah kalktık baktık facebook, twitter, internetten falan Gezi Parkında süper bir direniş olduğunu gördük. İnsanlar polislere kitap okuyorlar, yemek ikram ediyorlar. Sonra ilk gazla müdahale görüntüleri gelmeye başladı. Kırmızılı kadın falan derken Ankara'da delirdik. Biz ne yapabiliriz diye aramızda konuşurken 1 saat içerisinde Kuğulu Parkta toplanıyoruz haberi geldi. O gün yapmam gereken herşeyi iptal ettim. Sonra başladım hazırlığa. İstanbul'da bu kadar sert müdahale olduysa burada da aynı şekilde olacak diye düşündüm. Yabancı sitelerden işte bu Yunanistan direnişinden bilgiler falan geliyor. Anti-asit nedir? onu falan buluyoruz. Sonra maske falan bulmamız gerektiğini öğrendik. Boyacılardan maske bulmak için çıktım. Fakat Sağlık Bakanlığı tüm maskeleri toplatmış. Dolayısıyla boyacılardan maske bulamadık. Küçük boyacıları gezmeye başladık. Sonra bir tanesinden toz maskesi bulabildim. Sirke, maske, antiasit... Arkadaşımla beraber saat 19:00'a doğru Kuğulu Parka yürüyüşe geçtik. Kuğulu Park dolmuştu. Her renk bayrak vardı. Buraya kadar beni şaşırtan birşey yok. Fakat ilginç olan Tunalı. Kokoş mekanı dediğimiz, daha üst orta sınıf bizim burjuva dediklerimiz hatta ayağında sandalet, solaryumdan yeni çıkmış, kucağında köpekleriyle teyzelerde aramızdaydı. Yani hep beraber vardık ve bu görüntü beni ilk başta Dan! diye çarpan şeylerden biriydi. Giderek kalabalıklaşmaya başladık ama öyle örgütlü kalabalıklaşma değil. Sokaktan gelen, kendi hayatına müdahale edilmesine kızmış olanlar katılıyordu kalabalığa. 

Normalde yan yana gelmeyecek insanlar... Ülkücü işareti yapanla halkların kardeşliği sloganı atanlar yan yana duruyordu. 

Sonra insanlar kendiliğinden saat 22:00'da şerefine diye bağırmaya başladı. İçki yasağı getirilmiş ya... İnsanlar ellerine içki alıp yürümeye başladı. Çığlık çığlığa bağrıyorlar. Tam bir delilik hali söz konusu. O zaman anladım herkes son noktaya gelmiş ve bu bir patlama. İnsanlardaki psikolojik patlamayı görüyorsun. Sanki böyle bir baba var, elinde sopayla çocuğunu kıstırıyor kıstırıyor ve artık çocuk o gün isyan halinde... 

O akşam bize hiç müdahale olmadı. Ankara çok güzeldi. Fakat İstanbul çok kötüydü. Biz bu işin o akşam bitmeyeceğini biliyorduk ama bilemediğimiz şuydu; ertesi gün sadece biz sokakta değildik. Herkes sokaktaydı. Ertesi gün otobüse bindik fakat duraklar hep TOMA'larla kapatılmış. Otobüs bizi ana caddelerden birinde bıraktı. Ara sokaklara girdik. Yürüyoruz. 

Önce bir kaç maskeli gördüm sevindim. Sonra başka bir sokak bir kaç tane daha maskeli insan. Hiç az değiliz diye düşündüm. Sonra başka sokak ve yine maskeliler ve sonra anladım bütün sokaklar maskeli insan doluydu.

O gün orada maskesiz kimse yoktu. Ankara'nın her sokağı, Meşrutiyet, ara sokaklar, Sakarya, Olgunlar... İnanmazsınız, insanlar tek bir kalp tek bir yürek... Ne olduğunu kimse kimseye sormadan, birbirine gülümseyerek, bir elinde sirke diğerinde anti-asit dolaşarak herkes birbirine yardım ediyor. Birşeye ihtiyacın var mı diye soruyor. Her sokaktan maskeli insanlar çıkıyor.

Ve biz o gün Kızılay'ı kapattık. Bunun başka bir tanımı yok.   

Meşrutiyet kaç şeritli yoldur orası kapandı. Konur'a gidiyoruz, Konurda bütün kafeler insanlara yardım ediyor. Herkes birbirine yardım ediyor. Konur'un altında Karanfil'in orada olan insanlar hepsi bir Güven Park'a çıkmak istiyor. Zaten Kuğulu'da bir sıkıntı yok. Haber falan geldiğinden değil. Nasıl oldu neden öyle bilmiyorum ama hepimiz Güven Park'a çıkmak istiyoruz ve polis orada Güven Park'a çıkışı engelliyor. Ön tarafta çatışmayı bilen çocuklar çatışıyor. İnsanlar onlara kızdı ama aslında onlar sayesinde biz Güven Park'a girebildik yani onlar sayesinde... Onlar ne yapacaklarını biliyorlardı. Başbakanlığa yakın tarafta baya ısrarcı olduk ama çıkamadık. Sonra birinin aklına Ziya Gökalp tarafından çıkmak geldi. Ziya Gökalp tarafına doğru yürümeye başladık. Havada hep gaz var. Sizde anti-asit olmasına gerek yok zaten elinde olan herkese sıkıyor. 

Yürüdük. Ve yani ben... İnanılmaz, inanılmaz bir görüntü Kızılay, yani Kızılay kapatılmış. Yani tam anlamıyla işgal edilmiş.

Ve benim hatırladığım bir ses var. Şöyle birşey yani hatırladığım bir ses "çın, çın, çın... çın, çın, çın... çın, çın, çın" Her yere vuruluyor. Her yerden ses çıkarılıyor. Benim gözlerim doldu. Ağlıyorum bir yandan gözlerimi siliyorum falan dönüyorum arkadaşıma şey diyorum;

Bu Devrim değilse nedir?

O korkunç belediyenin her tarafa koyduğu reklam panoları patlatılmış, belediye başkanının oğlunun muymuş neymiş o meyve suyu kamyonetleri devrilmiş üzerine sloganlar yazılmış. Herkes çılgınca dans ediyor alanda, herkes birbirine sarılıyor. Tanımıyosun ama birbirine gülümsüyorsun. İnanılmaz bir görüntüydü. İnsanlar bunu yaşadıktan sonra, bu noktadan sonra bir daha geri dönmez. Bu sırada Polis korkutmak için havai fişek atmış ama biz zannediyoruz ki bizden birileri atmış o yüzüden alkış kıyamaet seviniyoruz havai fişeklere... 

Biraz da içsel şeylerden söz edeyim. Ben bu heyecanı yaşadım. Sonu ne olursa olsun bu tecrübenin insanları değiştirdiğini düşünüyorum. Ben de değiştim. Yanımdaki insanlar da değişti. Herkesin politik görüşü farklı olabilir ama artık insanlar neye, nerede dur deneceğini biliyorlar.

Şimdi üzerine bir sürü analizler falan yapılıyor, eyvallah. Fakat bu ruh, yani bir olma ruhu... 

Gece ben gazdan kaçarken evde kek yapıp aşağıya indiren teyzeleri gördüm. Teyzeler sokakta kek ikram ediyordu ya da işte kafeler bizi alıp saklıyorlardı. Ne yazık ki o kafeler daha sonra polis tarafından çok taciz edildiler. Sen miydin eylemcilere bedava çay yemek veren diye çok defa rahatsız edildiler, cezalar kesildi. Bunlara rağmen bizi korumaktan vazgeçmediler. Tabi söz konusu Ankara olunca belediye başkanını da unutmamak lazım. O da sağ olsun elinden geleni ardına koymadı. 

Her bölgede ayrı güzelliklerde direnişler oldu. Özellkle Eryaman. Hiç beklenmedik şekilde müthiş direniş gösterdi. Belediye başkanı Eryaman otobüslerini kaldırdı. Direnişe engel olmak için. Çok uzun süre boyunca Eryaman halk otobüsleri çalışmadı. Sadece ceza vermek için yapıldı. Sen bunu yaparsan baban da sana böyle kızar demek için yaptılar. 

Hatırlamamız gereken şeyin o ilk gün olduğunu düşünüyorum. Bizi bir arada tutacak duygu o ilk gün yaşadığımız duygu. Barış içerisinde direnmek. 

Biz başka şeyler de gördük ilerleyen günlerde. Mesela bir akşam iki çocuk geldi kalabalığın içerisinde omuz atıyorlar. Bir süre sonra kendiliğinden o çocukların çevresinde yarım ay şeklinde bir boşluk oluştu. Barışı bozmak için gönderilmişler, herkes anladı ve onları öyle bıraktı. Kitle onlardan uzaklaştı. O birbirlerine girmesi an meselesi olan iki kişi bunun üzerine yan yana oturup kiteleyi izlemeye başladılar. O kadar belli ki... Onlar gönderilmiş kavga çıkarmak üzere... 

Belediye başkanı bu konuda özellikle çalıştı. İki gee iki farklı direniş olan bölgede "saha çalışması" adı altında kaldırım taşları bıraktılar. İnsanlar sinirlendiğinde o taşları fırlatmalarını beklediler. En başından beri bu kadar Polis şiddetine rağmen bu kadar barışçıl bir şekilde eylemine devam eden başka bir kitle bulamazlar. Bunu istedikleri kadar saptırmaya çalışsınlar bu gerçeği değiştiremeyecekler. Polis şiddeti nedeniyle ölen bir sürü insan var. İsimlerini bildiklerimiz dışında da insanlar var. Mesela gaz yüzünden kalp krizi geçirenler. Keşke onlara da ulaşabilseydik. Onların ailesine bir gidip baş sağlığı dileyebilseydik. Bunlar içimizde kalan kısımlar. 

Bu yaşadıklarımızın rengi gökkuşağı çünkü herkes vardı. Tüm renkler vardı. Unutamadağım ses "çın, çın, çın..."

Anı Sahibi: Cihan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder