24 Haziran 2013 Pazartesi

23 yaşımdayım, hayatımda böyle bir dünyanın varolabileceğini hiç tahmin etmemiştim.


Ben Gezi’ye gittiğimde 24 ya da 25 Mayıs’dı, Gezi’de birşeyler oluyordu ama açıkçası tam olarak algılayamıyordum ne olup bittiğini,  ki ben Beyoğlu’luyum ve çocukluğum Gezi Parkı’nda geçti. 25’inden sonra baktım bütün arkadaşlarım, oyuncu arkadaşlarım gidiyor, gideyim dedim. Çünkü şuna çok inanıyorum; düşünmek yetmiyor, var olmak, bedenen var olmak istedim ve Gezi’ye gittim. Orada güzel bir ekip vardı, 100 kişiyi geçmeyen, oturduk, çeşitli sohbetler oldu. Bazı oyuncular çıktı, sendikalar çıktı konuştu, onları dinledim. Aslında o ilk gittiğim günler olayı kavramakla beçti.
Sonra 30 Mayıs gecesi, bir oyunun son oyununu oynadık ve ekipçe oraya gittik, sonra saat 04.30 gibi bir arkadaşım çok rahatsızdı, regl falandı ve eve dönmeye karar verdi. Sonra gittiğimde eve telefonlar, twitter falan Gezi’de kıyamet koptuğunu öğrendim. Ertesi gün durumu bir şekilde idrak etmekle geçti ve dedim ki bu adamlar büyük şeyler yapabiliyorlar ve gidelim, ne kadar çok olursak o kadar iyi. 31 Mayıs gecesine kadar, derdimiz evet oradaki o ağaçlar kesilmesindi ama 31 Mayıs’da yaşadığımız o şeyden sonra ekseni değişti.

13 kere ameliyat oldum hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum

Daha önce de polis şiddeti gördüm, tanık oldum ama hayatımda hiç bu kadar korktuğum bir an hatırlamıyorum, 13 kere ameliyat olmuş bir insanım hayatta.  Hayatta hiç bu kadar ölmeye bu kadar yakın olduğumu ve korktuğumu hatırlamıyorum gerçekten.
Orada 300 kişilik bir gruptuk. Sonra arkadaşlar polisler falan gelebilir dedi, solusyon, maske, hiçbirşeyimiz yoktu yanımızda. Tamam polisler gelir ama ne olabilir ki diye düşünüyorduk, daha tecrübeli arkadaşlarımız vardı yanımızda ve organizasyon yaptılar. Arkadaşlar kaçmak zorunda kalırsak şurdan kaçıyoruz, gibisinden… Eyvallah… 

Sonra bir şey oldu, yağdı başımıza ve böyle 20 kişiyi aynı anda kaybettim ve tek başıma kaldım, kimseyi göremiyorum, çığlıklar, kıyamet... O kadar çok gaz yedik ki böyle bir şey görmedim, Divan’a doğru koşmaya başladım, arkadaşlarımı arıyorum, isim bağrıyorum nerdesiniz diye, çığlıklar, kıyametler, Divan’ın oraya gittim. Divan’ın oradan fişek atıyorlar, Ceylan’ın ordan gaz atıyorlar… O kadar cibiliyetsiz bir yer ki hiçbir yere çıkamazsın, inşaat zaten, koştum, düştüm çenemin üzerine. Sonra bir yere oturdum, yere çöktüm, dedim ki hiç çabalama , burada öl, sus. O sırada kafamı çevirdim bir tane suntayı kırmışlar, fare deliği gibi bir yer , oradan kendimi bıraktım ve Elmadağ’a doğru koşmaya başladım. Ben galiba ilk çıkanlardan biriydim, o taraftan. Geçen dakika 2 dakika kadar, ölüyorum, kusuyorum, çok canım acıyor. Antikapitalist Müslümanlar’dan 2 kız gelip bana yardım etti. Bir tane arkadaşları inanılmaz kötü durumdaydı, otellerin camlarına vurduk, resepsyonistler bakıyorlardı, asla kapılarını açmadılar, Elmadağ’daki küçük otellerden hiçbiri kapısını açmadı. Ana caddeye çıktım, gaz azaldı biraz kendime geldim. Çığlık çığlığa bağrıyorum ve dedim ki arkadaşlarımın hepsi öldü… Sonra bir şekilde buluştuk. Arkadaşlarımızda ciddi yaralanmalar var, bir arkadaşımızın bacağına çok yakın mesafeden gaz kapsülü geldi, bana yardım eden kızlardan birisinin eşi duvarın altında kaldı ve hastanelik oldu. Hakkaten bir kıyametten çıkmış gibiydik.

İlk günler Allahım gaz diye 300 km koşuyorsun sonra aaa gaz mı falan oluyorsun! 

Sonra saat üç gibi yürüye yürüye meydana çıktık, çünkü bişey olmaya başladı, yani daha fazla olmak, siz bizi gazla, suyla itiyorsunuz, biz geri geliyoruz…
20 gün boyunca her şeyi yaşadık. Bilmediğimiz şeyler atıyorlar, gazdan kan geldi boğazımızdan..
Bir süre sonra şey oldu, biz böyle sokaklarda çatışan manyak insanlar değiliz, arkadaşlar orada müdahele varmış –müdahele kimin uydurduğu bir laf bilmiyorum ama saldırı- gidelim yardım edelim, hiçbirşey olmazsa solüsyon sıkarız. Hiç kimse kimseyi örgütlemedi, abi böyle yapıyoruz, şöyle yapıyoruz demedi, kendi kendimize oluşan böyle bir ortak fikir oluştu. Sonra gittik, gazlar yedik, kaçtık, geri geldik falan filan… Artık böylece korkuyu da yenmiş olduk, ilk günler Allahım gaz diye 300 km koşuyorsun sonra aa gaz mı falan oluyorsun?
3 gün sonra falan Gezi’yi bize açtılar, içeri girdik, mal gibi ağzımıza ettiler, sonra durduk, çıkmadık. Bir yandan Ankara’da, Antakya’da kıyamet kopuyor ve birkaç gün sonra biraz duruldu ve Gezi’de çok acayip şeyler olmaya başladı. 23 yaşımdayım ama ben hayatımda böyle bir dünyanın varolabileceğini hiç tahmin etmemiştim. Evime gitmek istemiyorum, orada kalıyorum veya bir arkadaşımda kalıyordum, cebimizde 1 TL olmadan yaşayabiliyorduk, herkes herkese yardım ediyordu. Türkiyeli insanlar olarak asla göremeyeceğimiz farklı insan grupları yanyana durdu. Burada Türkiye ve yüz ayrı “örgüt”, bakış açısından bahsediyorum. Gezi’de  hep beraber toplumsal olarak birbirmizin  birbirimize tahammül etme sınırını genişlettik.  Orada bir süre sonra partiden arkadaşlar geldi, doğru ya da yanlış bilemiyorum, herkesin kendini bir şekilde ifade etme biçimi farklıdır, biri elinde Türk bayrağı tutuyor, biri LGBT bayrağıyla geldi… Ben hiçbirine karşı değilim, ben ne bir STK’ya bağlıyım, ne de bir örgüte, ben bireysel olarak oraya katıldım ve insanlar kendilerini farklı bir şekilde ifade etti.

Gezi’den neler öğrendim?

Orası çok güzel bir yer olmaya başladı. Sokak çocukları geldi, sivil insiyatiften birisi şöyle bir şey söyledi.  Sokak çocukları ilk gün gelip abi abi diye yemeklere atladılar, ikinci gün sıraya girdiler, üçüncü gün teşekkür etmeyi öğrendiler… Gezi’deki herkes inanılmaz destek oldu birbirine.
Gezi Parkı’nda tanışıp,hayat görüşü benden bambaşka olup selamlaştığım insanlar var. Bu süreçte, yaşadığımız korkunç süreçte, problemler yaşadık, plastik mermiler sıkıldı, popom halen acıyor, bunlar mesele değil,  insanlara neler oldu… Çok yakın arkadaşlarımızn başına türlü şeyler geldi ama bütün bu süreçte birsürü şey öğrendim.

1)  Ayağa kalktık beraber, orada ilk günden beri gelip,  18. Günde ne oluyormuş burada deyip gelen insan da hep beraber bir şeye aydık, ülke olarak, biz sokağa çıkmadan hiçbirşeyin değişmeyeceğini öğrendik. Evimizde oturarak hiçbirşeyin değilşemeyeceğini.

2)  Doğu’daki, bölgedeki insanları anladık. Gerçek anlamda anladık, şunu gördük, Nişantaşı’nda barikat kuruldu, daha ne olsun! Bugün Nişantaşı cafelerinde barikat geyiği yapılıyor. Çok büyük bir şey.
Cihangir’de, Smyrna’da oturan insanların birşeyler içerken hoppala diye kalkıp barikata yardım ettiklerini gözümle gördüm. Bunları yaşadık.

3) Medyaya güvenmeyeceğimizi öğrendik. Az buçuk bunları biliyordum ama bunu çok fazla insan anladı ve öğrendi. Arkadaşlarımız Kemalist bir kadının BDP çadırına gidip ağlayıp özür dilediğini anlattı. 1 kişiyi, de 3 kişiyi de kazanmak çok önemli.
Hep beraber şunu anladık diyelim AKM’yi yıkmaya çalıştıklarında evet aynı insanlar ve belki daha fazlası orada olacak.

Mesela Bingöl’deki tecavüz olayı tam bu dönemde olmasaydı belki bu kadar ses getirmeyecekti, aynı şekilde Roboskili ailelerin ceza yemesi… Bunlar bugün de yaşandığı için yukarda duruyor. Galiba şu saatten sonra mesele, forumlarla veya oluşan sivil inisiyatifle bütün bu politik ruhu, atmosferi ayakta tutabilmek. Şu saatten sonra, sanatçısından esnafına yapabileceğimiz yegâne şey o.
Seneye veya 5,10 yıl sonra bugünkü gibi Abdullah Cömert için meydanda aynı sayıda insan buluşursa, o süreç, o atmosfer devam ettiğinde biz devletten kurtulacağız, buna inanıyorum. Bir daha Hrant Dink yaşamayacağız, Sabahattin Ali yaşamayacağız… Bir daha kimse ağaçlarımızı kesmeye çalışmayacak. Gezi bunları umut ettirdi.

Aklımda kalan renk: Bulut mavisi

Aklımda kalan iki ses var: 
                                      1- Yapmayın artık yeter, ne olur yeter!


                                      2- Biber gazı olley!

Anı Sahibi: Umut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder