24 Haziran 2013 Pazartesi

Tarafımı belli ediyorum: Ben Hz. İbrahim'in yanındayım

Ben İnci. Ben de bu uyanan apolitik gençlerden biriyim, 92’liyim zaten. Bundan önce oy bile kullanmamıştım, hoşlanmıyordum çünkü bu tür şeylerden. 28 Mayıs benim doğum günümdü. 29 gecesi arkadaşlarım beni Gezi Parkı'na çağırdı. Hiç haberim yok ne olup bittiğinden. Yolda giderken internetten baktım Gezi Parkı ile ilgili durum ne diye, ağaç kesiliyormuş. Ağaçlar benim için çok önemli, gerçekten bilmiyorum, niçin kesiliyor, ne yapılıyor?

BEN ORMANCI KÖYÜ'NDE BÜYÜDÜM. Ağaçlara sarılırdım falan o kadar çok severim ağaçları, kesildiklerini duyunca o zaman gideyim dedim, gittim. Oturduk işte, sohbet, muhabbet filan. Sabaha karşı bir ayaklandı herkes, polis geliyormuş. Zaten polis geliyor dendi ve polis geldi. Biz üç kişiydik. Benden yaşça daha büyük olan biri elinizi kaldırın dedi. İlk defa böyle bir şey yaşadığım için kaldırdım ben de, sonra polis “çıkın buradan” dedi. Tamam dedik sorduk “nerden çıkalım?” Kafasıyla “şuradan çıkın işte” diye bir yer gösterdi. Orada inşaat demirleri falan var biz yine de oradan çıktık. Sonra Beşiktaş’a indik. Çay falan içtik.


31 MAYIS GECESİ BEN TEKRAR GİTTİM,
ÇÜNKÜ AĞAÇLAR KESİLECEKTİ

Bu sefer hazırlıklı gittim, çünkü bizim daha önce gittiğimiz gün biber gazı yiyen arkadaşlar vardı ve ne yapabilirim diye internetten baktım, araştırdım. Bir solüsyon varmış, Rennie, Talcid bilmem ne, onu gördüm. Bir şişe ondan yaptım, boynuma bir fular aldım. Gaz maskesi falan o zaman yok. Öğlen gittim. Sıkıntı olmadan sabaha kadar sohbet, muhabbet.
Arada konuşuyoruz polis gelirse ne yaparız, çünkü artık polis bekliyoruz.  

Polis gelirse şurada buluşuruz falan diye konuşuyoruz. Sonra birden “polis geliyor, polis geliyor” diye herkes ayaklandı. Fakat biz polisin geldiğini görmedik o yüzden bir arkadaşımla parkın etrafında dolaşalım dedik. Divan Otel tarafına yaklaştığımızda “aaa polis geliyor” falan derken birden “tak tak tak tak” ortalık toz duman oldu. Gezi’de arkadaşları bırakmıştık. Aslında otelin oradan kaçabilecekken, arkadaşlarımızı almaya onların yanına döndük. Hiç kimse kalmamış zaten darma duman olmuş park. Nefes alamıyordum, ağzımdan burnumdan ya beynim ya akciğerim bir şey aktı ama ne aktı ben bilmiyorum. Allahtan o solüsyonu yapmışım. Herkes daha o solüsyonu yapmamış o yüzden ben hazırladığım solüsyonu insanlara sıkarak ilerlemeye çalışıyorum. Arkadaşımın elinden tutuyorum, aramızda en fazla 15 santim var ama onu göremiyorum. İnsanlar sürekli “Yeter!” diye bağırıyor. Bir çalılık buldum. Çalının oraya çömeldim, nefes almaya çalışıyorum, alamıyorum. İşte orada dedim ki “Allahım artık burada öleyim, ne olur öleyim” o kadar acı çekiyorum ki... Sonra birden arkadaşıma “yeter çıkıyoruz artık, kalk” dedim. İnsanlar “Yeter, yeter, yeter!” diye bağırıyor. Geri parka dönüyoruz, yardım ediyoruz sonra tekrar çıkmaya çalışıyoruz ve arkamızı döndüğümüzde bu sefer Toma su sıkıyor o taraftan. Yani bizim oradan çıkmamızı isteselerdi tek taraftan gelirlerdi. Değil mi? Bizi orada öldürmek istediler. İki taraftan biber gazı atıyorsun, diğer taraftan Tomayla su sıkıyorsun. Nerden çıkacak bu insanlar? Biz çıktık. Bir şekilde çıktık. Hiç hatırlamıyorum, bir şekilde düşe kalka çıktık.  Tam gidiyoruz, gidemiyoruz çünkü geride insanlar var. Ve o gün şunu gördüm kimse geride insan bırakmak istemiyor.  Hani başını alan gidiyor diye bir şey yok. Yaralılar var. Taksiler, oteller bayılan insanları yaralıları almıyor. Bayılan bir kız vardı. Ceylan otelin oraya kadar taşıdılar. Uzaktan izliyorum. Almadılar o kızı içeri. Camdan baktılar ve kapıları açmadılar. Benim canım biber gazından falan yandı ama bu görüntüler daha fazla etkiledi beni.  Sonraki günlerde sürekli o görüntüleri düşündüm. Parktan çıktık Fitaş’ın önünde insanlarla buluştuk. Bir arkadaşımız gözüne gaz kapsülü yemişti. Başka bir arkadaşımızın bacağına yine gaz kapsülü gelmişti. Dinlenmek için çevrede tanıdıklarımızdan birinin evine gittik. Uyuyorum gibi ama bir ses duyunca yerimden zıplıyorum.

Sonra istiklal Caddesine çıktık diğer insanlarla beraber. Ben öyle pek mücadele edemiyorum ama işte ne bileyim insanlara “yavaş” falan diye bağırabiliyorum, solüsyon sıkıyorum, elimden ne gelirse...

O gün Gezi Parkı’na tekrar girdik.


Ertesi gün memlekete dönmek zorundaydım. Maraşlıyım. Maraş’a döndüm. Aslında orası daha acı. Keşke burada olsaydım. Gezi’de çocuk atölyesi falan kurulmuş çok güzel şeyler olmuş, ben yoktum. Maraş çok muhafazakar. Sadece ATV falan izliyoruz. Bir sabah kendimi annemlerle birlikte zavallı polislere acırken buldum. Annemler devletin malına zarar veriyorlar falan diyorlar. Çünkü korkuyorlar. Ülkede istikrar var, bozulmasın diyorlar. Bu arada ailem Ak Partili. Kıtlık görmüşler, şimdi ekonomi iyi diyorlar. Onları anlamaya çalışıyorum. Düzen bozulur korkuları var. Burada yaşanan hiçbir şeyden haberleri yok. Anlatmaya çalıştım ama birinci ağızdan anlatamadım. Çünkü Gezi’de olduğumu bilseler beni buraya göndermezler. Hatta bu şekilde anlatmam bile babamı rahatsız etmiş. Anneme olaylara falan karışacaksa hiç okumasın, gelsin evinde otursun demiş. Üç gün çok sıkıntı çektim. O televizyon haberleri neydi öyle? “ Polisin silahından çıktığı varsayılan kurşunla öldüğü varsayılan...” Adam sıkmış öldürmüş işte, videosu var. Bunları anlatamıyorsun. Tamam İstanbul, İzmir, Ankara uyandı ama Maraş? Ya diğerleri? Benim kuzenim bana şöyle bir mesaj attı “orada teröristlerle birlikte olup polise karşı çıkman çok ilginç doğrusu!” diye.
Ama biz o terörist dediklerini de o medyadan izlemişiz. Mesela bu uyanış çok güzel oldu. Demek orada da var başka bir şeyler. Ben Gezi’de fark ettim bunu daha önce böyle düşünmüyordum.
Asıl diğer şehirlerde bir şeyler yapmak lazım. Çünkü hayatımda ilk defa annemi birinden nefret ederken gördüm. Orada ki çapulculardan – yani benden – nefret ediyor. Buralar çok çeşitli insana inanıyor ama o taraflar yani diğer şehirler tek bir insana inanıyor. Tek bir şeye gerçekten çok inanıyorlar. Kendi ailemin dini duygularının nasıl sömürüldüğünü gördüm. Böyle giderse daha fazla dini duygularına sarılacaklar.
Oradayken çok kötü oldum bir şey yapamadığım için bir de aileme de bir şeyler diyemedim. Dedim de işte hepsini diyemedim.

Ben ilk Gezi’ye gittiğimde bir şeyleri değiştirebileceğimize inanmıyordum, çok umutsuzdum.

Bindiğim taksici de sordu. “Orayı kurtaramayacaksınız niye gidiyorsun?” diye. “Evet” dedim “olabilir”. Ama şöyle bir hikaye var. Hz.İbrahim’i Nemrut ateşe attığında bütün hayvanlar oraya su taşıyor. Karınca da taşıyor. Karıncaya gülüyorlar. “Senin taşıdığın ne olacak ki?” diye ama karınca diyor ki “Tarafımı belli ediyorum. Ben Hz.İbrahim’in yanındayım.” Aynen öyle ben böyle düşünüyorum.


Sadece düşünmek yetmiyor onu şimdi daha iyi gördüm. Bütün ailem Ak Partili ama ben onlara oy vermiyordum, birşeyler ters geliyordu, hiç oy atmıyordum. Şimdi oy atmam gerektiğini biliyorum.


Benim Gezi günlerim kırmızıyla borda arası bir renk, o arada değişiyor. Nar çiçeği de var, bordonun siyaha yakın rengi de var.

Hatırladığım ses önce cıvıltı sonra uğultuya dönüyor.


Anı sahibi: İnci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder