27 Haziran 2013 Perşembe

Ben orada Cenneti gördüm




Merhabalar... Ben “Kalkanlı” (gülüşmeler) ... Biz bu gezi parkı direnişine, geçen hatırladığım kadarıyla 15 Mart zamanında başladık... 27 Mart’ta İstiklal ‘de bi sokak tiyatrosu festivali yaptık, bizim sokak tiyatrosu grubumuzla beraber... Bu grubun yaptığı şeyin içinde Gezi Parkı’ndan başlatmak vardı... Biz o zamanlar daha Gezi Park’ının ağaçlarının kesileceğini ve oraya Kışla yapılacağını AVM Yapılacağını biliyorduk.

27 Mart günü festival oradan başladı toplu bir yürüyüşle beraber, Tünel'e kadar geldi ve Tünel'de sonlandı. Bütün gün sürdü. Sonrasında videolar çekmeye, oradaki anılarımızı anlatmaya devam ettik. Biraz bilinçlendirme oluşturmak istedik insanlarda... orayı bilmeyenler hiç gitmemişler için.

Yani şehrin planlamasında yanlışlık yapıldığına dair, “insanların bir şehir planlaması yaparken New York'ta dahi gökdelenler dikerken, ortaya bir Central Park yaptıklarını, dönümlerce park yapıldığını ve insanlara yaşam alan,  nefes alma alanı yapmaya çalıştıklarını ama bizde bunun böyle olmadığını” anlatmaya çalıştık.

Sonrasında şansa öğrendim ki orada bir anda vinçler çalışmaya başlamış ki yürütme kararının durdurulmasına rağmen… ve şansa oradan geçen 20 kişilik bir grup bi anda buna engel olmaya çalışmışlar. Hemen bunu duyunca daha önceden de haberim olduğu için gecesinde orada kaldım.
 50 kişilik topluluktu o hatırladığım kadarıyla... gecesinde kaldık ve sabahına hiç bir uyarı yapılmadan 5 de baskın düzenlendi. İnsanlar çok ciddi yaralar aldılar ve gerçekten polis zor kullanarak orayı dağıttı ki iki biber gazıyla dağılacak bir gruptu zaten… ve hiç kimsenin maskesi veya ona benzer bir şeyi yoktu
Sonraki gün 300 kişi oldu. Bu 300 kişinin içinde herhangi bir örgüt ya da şey parti varsa da bayrağıyla örgütüyle gelmedi oraya. Kendisi birey olarak geldi... hiç bir topluluk olarak gelmedi oraya.. sadece Taksim Gezi Parkı Platformu oluşmuştu ve Gezi Parkı Platformu adı altında insanlar vardı.

Sadece “gaz geldiği zaman bir arada kalın ve gitmemeye çalışın, dayanabildiğiniz kadar dayanın, direne bildiğiniz kadar direnin” diyorlardı insanlar birbirlerine.

Çadırlarımızı kurmuştuk.
İkinci gün, tekrar sabah 5 te baskın yedik 300 kişi. O baskın biraz sağlamdı biber gazı açısından çünkü  gerçekten gezi parkı bembeyaz olmuştu biber gazından ve biR bir saat falan kendimize gelemedik. Yanlış hatırlamıyorsam o gün Sırrı Süreyya'yla beraber gelindi ve tekrar parka girildi. O güzel fotoğrafların hepsi o yaşanan her şey orada oldu.

3. gün bi anda 5000 kişi olmuştuk, herkes vardı... Gezi Park’ında kovulduğumuzun ertesi… ben böyle bir kalabalık hiç görmemiştim. Yani hani gaza karşı direnen yüzüne gaz yiyeceğine yada coplanmaya karşı direnecek 5000 kişi İstiklal’de...

O,  gördüğüm en güzel manzaralardan biriydi.
Tünel'den Meydan'a kadar her taraf insan doluydu...

ve çok güzel bir kalabalıktı... Bütün "ötekiler" "ötekileştirilmişler" "AKP'ye oy vermeyenler" hepsi birleşmiş gibiydi böyle, herkes her yerdeydi ve çok  güzel bir kalabalık vardı. Onlarla beraber sabahlara kadar uğraştık, işte “saldırıya uğradık diyelim” çünkü “çatıştık” çok saçma geliyor çünkü çatışmak için senin de elinde bir şey olması gerekiyor. Gelen gazları geri attık, barikat kurduk en fazla, ben kendime bir kalkan edindim hemen (gülerek) Kalkan yaptım onu da çok patladı zaten üstümde biber gazı… İnsanların yüzlerine yüzlerine sıktıkları için büyük sıkıntıydı o… Daha 3. Günden ben gaz maskemi almıştım Karaköy’den gidip, arkadaşlara da almıştım. Deniz gözlükleriyle dolaşıyorduk sokaklarda çok komikti. Ankara’dakilerin bi lafı var “Bozkırın ortasında bizi deniz gözlüğüyle dolaştırdınız ya, helal olsun” diye. O tarz bir şeydi bizimki de... sonrasında direnişler devam etti, gün be gün arttı ve Gezi Parkını aldık. Gezi Parkı’nı bize vermek zorunda kaldılar yoksa hayat devam etmeyecekti bi şekilde… ve mantıklı bir şeydi aslında, onlar da kendi mantıklarınca doğru bir şey yaptılar,” İstiklal’i boşaltalım bari Gezi Park’ını verelim ne bok yiyorlarsa orada yesinler” dediler bence… Oraya tıktılar bizi ama biz orada çok mutluyduk. İki gün önce Abbasağa(Parkın)’da bir cümle duydum, çok duygulandım çok hoşuma gitti.

Mesnevi’den yola çıkarak anlattığı meseleyle dedi ki: “ben orada” dedi, “cenneti gördüm”

Gerçekten de, benim 30 yaşındayım, hayal ettiğim dünya ve herkesin fikrini savunduğu, herkesin fikrini rahatça anlatabildiği dünya, Gezi parkıydı ve ben de orada cenneti gördüm gerçekten. Orada insanları gördükçe, içeride yürüdükçe bile duygulanıyordum, gözlerim yaşarıyordu… çok güzeldi orası…

Sonra orayı da bi şekilde kendilerince “aldılar”… yalan yanlış açıklamalar yaptılar, videolar çektiler ama, bu oluşumun burada olduğunu görmek, işte apolitik dedikleri gençliğin aslında beklediğini ve sabrettiğini ve bir yerde patlama noktasında olduğunu görmek çok önemliydi. Benim için Gezi Park’ının patlama sebebi: biri, Uludere Katliamıdır, Roboski; iki Reyhanlı’da artık bu benim bardağım taşmıştır… yani bana biri Reyhanlı hakkında bir şey… Yani Reyhanlı’da çok bekledim ben özellikle…yani 55 kişi deniyor ama 200 kişinin ölümü ve bizim bence o İkiz Kule’lerimizin yok edilmesi gibi bi şeydir kendi içimizde, kendi kendimize yaptığımız bi şey bana sorarsanız… bence o ikisi de hem Uludere hem Reyhanlı… Reyhanlı’da artık bardağım taştı benim ve gerçekten saldıracak kıvama geldim insanlara, çünkü bir hafta tüm medyayı izledim ve hiçbir şey vermediler… çok acı bir görüntüydü ve çok üzüldüğüm bir görüntüydü o… Nerede olursa olsun benim tepki vereceğim bir konuydu o ve hiçbir tepki vermediler, bun da üstünü kapamaya çalıştılar ve insanların bardağı doldu bununla beraber ve Gezi Parkı’yla da taştı. Gezi parkında ağaçlarına kesilmesine karşı duran insanlara yapılan müdahaleyle beraber o damla taştı…

çok da güzel oldu… iyi ki de oldu… ve… çok… yani…

yine bir oyuncu arkadaşımın söylediği bir şey vardı:  “Ben inanmıyordum 2012’de Maya takviminde yeni bir uyanışın, yeni bir dirilişin gerçekleşeceğine, onunla beraber tekrar bi yani kıyamet dedikleri durumun bir uyanış ve tekrar yeni bir dünyaya yol açış dediğinde inanmıyordum, ama bu topluluğu gördüm ve artık inandım” dedi. Ben de inanıyorum artık Maya takvimine bu şekilde… ve  bunun bütün dünyaya bizim başlatmış olmamız ayrı bir gurur veriyor. Bunun altında hiçbir örgüt, hiçbir parti yok; örgütler var ama bir örgüt birliği var. Tek bir örgütten hiçbir zaman yola çıkmadı bu, tek bir ortak düşünce; o da “zulme, faşizme hayır; insan haklarına ve özgürlüğe evet” gibi bir şeyle çıktı insanlar. Çok mutluyum o yüzden. Çoğu 80’leri görmüş yaşlı insan gibi, güzel yaşlılarımız gibi, ben de gözüm açık gitmem ölsem… o kadar…

Direniş şöyle bi şey çünkü… orada yaptığımız “pasif savunma” durumu…   siz bizi ne kadar ne kadar gönderirseniz gönderin, ne yaparsanız yapın, tankla da çıkarsanız, biz bugün gideriz ama yarın yine geliriz… gönderirsiniz yarın yine geliriz, yarın yine geliriz… ve ben bunu gerçekten gözümde böyle üç ay altı ay kapattım, kendimi savaşa hazırladım… ama şöyle bir savaş, “pasif savaş”… ne yaparsanız bi şekilde bu vücudu kaçırırsınız evet,  yani dayak da yesem kaçarım, tekrar cevabını vermem, bi yere kadar o da çevremde gördüğüm bi yaşlıyı, bi kadını dövdükleri anda ben bunun cevabını veririm ve ben içeri girmeye razıyım bunun için… ben kitaplarımı mitaplarımı topladım hani zaten içeri girecekmiş gibi… hiç problem değil benim için.. yeter ki haksızlığa artık, yaptığınız haksızlığa boyun eğmeyeceğimizi göstermek… direnişin adı bu zaten, gönderirsin bi daha gelir… altı ay, beş ay dayağımı yerim bi daha gelirim… gazımı yerim bi daha gelirim… bunun adı direniş, … bunun adı geri gitmeyecek bu artık bitmeyecek… bunun sonu yok…

siz bunu kafanıza kazıya kazıya öğrenene kadar, insanların hepsinin özgürlüğünün bir olduğunu öğrenene kadar, sonuna kadar gidecek… direnişin adı bu zaten…

öbürünün adı silahlı… devrimin adı silahlı… devrim silahtan ve kandan geçer… bu başka bir şey… daha oraya geçilmedi… bu şekilde geçilmesi taraftarı da değilim… şu anda yaptığımız şekilde geçildi zaten ona ve oradan yola çıkarak bunu siyasi bir şeye dönüştürerek kafalarına vurmak çok daha akıl dolu çok daha sindici bir şey, bu şekilde yapılabilirse eğer.

Gezi Direnişi günlerinin rengi bende gün be gün değişiyor, yeşili mavisi var… turuncusu var. Turuncu daha koyu turuncu böyle TOMA’dan çıkan biber… şeyle püskürtülen ilaçlı suyla turuncu da var, gri beyaz tonları da var ama en çok artık şey var… hani iyi şeyler kalır ya insanın aklından... Ses olarak kalmıyor tabi seslere kötü sesler kalıyor ama görüntü olarak hep Gezi Parkının yeşili mavisi var hep böyle canlı renkler var… güzel bi canlı yeşil, canlı mavi,  gökyüzü, ağaçlar… Ve ben hep orada kaldım 20 gün boyunca, yani arada duş almaya arkadaşlara çıkıyorduk falan filan ama hep orada kaldım … orayı bırakmamak… nöbetleşe duruyorduk, ben gidersem başka arkadaşlarım duruyordu. İyi şeyler kalıyor güzel güzel görüntü… şu anda da toplamına bakarsak yeşil, mavi, azıcık da grimsi bi şey var o dumanlı biraz puslanmış durumda ama o kadar…


Hatırladığım sesler... çok çığlıklar var insanların çığlıkları çok fazla… çünkü çok fazla sağımda solumda yaralanan oldu… çok çığlık, çok şey var… ilk başta ses bombası vardı ona da alıştık… ilk bi ses bombasını duyduğumuzda hepimizin sinir sistemi çökmüştü yani “bu ne lan diye?” böyle (gülüşmeler) önünde patlayan bir sesle berber bütün vücut çöküyor ve sonra ona da alışıyorsun “ses… ses…  çocuklar ses... sakin şurada saklanmaya devam… onlar gelirler”diye…

Yani genelde hep en önlerdeydim… hep bu şekilde gelişti. Ama kadınların, teyzelerin daha çok sadece gelip iki çift laf edip yani oraya “destek veriyoruz size”  diye gelip, “biber gazı yemiycez” yani biber gazına karşı sorunları olan yani hastalıkları olan insanların, o anda şans eseri yedikleri gazla ya da arbedeyle altta kalan insanların çığlıkları filan kulağımdan gitmiyor hiç… savaş anı gibiydi yani… 

Anı Sahibi: Kalkanlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder